İSTANBUL
İstanbul dünyanın en büyük, en önemli ve en güzel şehirlerinden birisidir. Boğazın iki yakasına yayılmış, olağanüstü güzellikteki tepeler, şehrin sakinlerini ve ziyaretçilerini sürekli büyüler. Dünya tarihinin en önemli komutanlarından ve devlet adamlarından biri olan Napolyon, “Eğer dünya tek bir devlet olsaydı, İstanbul başkent olurdu” demiştir
İstanbul tarihi binlerce yıl öncesine dayanır, ama bilinen ilk yerleşim MÖ. 7. yy’da gerçekleşmiştir.
İstanbul aktiviteleri sınırsızdır. İstanbul, muhteşem doğal güzellikleri, gökyüzüne uzanan minareleri, altın yaldızlı kubbeleri, sarayları, köşkleri, müzeleri, park ve bahçeleri, anıtları, kuleleri, kültürü ve çok daha fazlasıyla ziyaretçilerini büyülemektedir. Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren özelliğiyle de dünyada eşsizdir. Ve özellikle Boğaziçi-İstanbul Boğazı sizleri derinlemesine etkileyecektir. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi eserlerine İstanbul’un eşsiz doğal güzellikleri de eklenince ortaya muhteşem bir tablo çıkmaktadır.
Taksim Meydanı

İstanbul denildiğinde ilk akla gelen noktalardan biri, İstanbul’un simgesi haline dönüşmüş Taksim Meydanı. Pek çok kutlamanın ve politik eylemlerin merkezi halindeki Taksim Meydanı, birçok film ve diziye ev sahipliği yaptığı gibi ayrıca eğlenceye de açılan bir kapı.
1925 senesinden günümüze kadar Taksim Meydanı’nın ikonik yapısı olmaya devam eden meydanın tam ortasında yer alan Cumhuriyet Anıtı ve 2021 senesinde açılışı yapılan Taksim Camii’nde hatıra fotoğrafı çekilebilir, Ekim 2021’de kapılarını tekrar açan Atatürk Kültür Merkezi’nde çeşitli kültürel etkinliklere katılabilir, meydandan hareket eden Tramvay ile Karaköy’e kadar iniş yapabilirsiniz.
Ayasofya Camii

İstanbul’da gezilecek yerler listesinin ilk sırasına koyabileceğimiz çok sayıda yer var ve seçim yapmak çok zor ama Ayasofya da ilk sıralarda olmayı hak ediyor. Doğu Roma İmparatoru Konstantios’un 360 yılında inşa ettirdiği Ayasofya, dünyanın en eski katedrallerinden biri.
O dönemlerde Megale Ekklesia adıyla anıldığı bilinen Ayasofya, günümüzdeki görünümüne en yakın halini İmparator Justinianos’un görevlendirdiği Trallesli Anthemios ve Miletoslu İsidoros’un çalışmaları sonunda kazanmış. İki mimarın çalışmalarıyla 5 yıl 10 ayda yapımı tamamlanan Ayasofya, o zamanın diğer yapılarına kıyasla dünyanın en kısa sürede inşa edilen katedrali olmuş.
Topkapı Sarayı Müzesi

Topkapı Sarayı, İstanbul’un tartışmasız en güzel saraylarından biri. “Tarihi Yarımada” olarak anılan bölgenin en ucunda konumlanan yapı, İstanbul’un fethinden sonra inşa edilme.
400 yıl boyunca devletin idare merkezi olduğu gibi, Osmanlı padişahlarının yaşam merkezi de olan Topkapı Sarayı’nda ziyaret edilebilecek pek çok bölüm bulunuyor.
Hizmet alanı olarak bilinen Birun ve iç örgütlenmenin olduğu Enderun olarak iki ana bölümden oluşan sarayda, Adalet Kulesi, Kutsal Emanetler, Saray Mutfağı, Zülüflü Baltacılar Ocağı, Aya İrini Kilisesi, III. Ahmed Kütüphanesi, Bağdat Köşkü gibi pek çok farklı alan bulunuyor. Topkapı Sarayı’nın en çok ilgi çeken ve en çok ziyaret edilen noktası ise Harem.
Aya İrini Kilisesi

Topkapı Sarayı’nın avlusunda yer alan Aya İrini Kilisesi, İstanbul’un ilk kilisesi olma özelliğini taşıyor. Hagia Eirene (Aziz İren) Kilisesi olarak geçen ve Kutsal Barış Kilisesi olarak da bilinen bu yapı, Bizans döneminden günümüze armağan kalan bir yapı.
Pagan Jüpiter tapınağı üzerine inşa edilen Aya İrini, 1453 yılında İstanbul’un fethi ile birlikte birçok kilise camiye devşirilmiş olsa da hiçbir zaman kilise özelliğini kaybetmiyor; yalnızca Türkiye’de ilk müze açılmadan önce silah koleksiyonu ve eski eser koleksiyonu sergilenen ve özel izinle girilebilen bir mekan olarak kullanılıyor.
1973 yılından beri İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) bünyesinde Aya İrini Kilisesi’nde konserler düzenleniyor. Dilerseniz bu etkinlikleri takip ederek Bizans’tan günümüze dek varlığını sürdüren Aya İrini Kilisesi’nde farklı bir konser deneyimi yaşatabilirsiniz.
Yerebatan Sarnıcı

Bizans İmparatorluğu döneminden İstanbul’da kalan en değerli yapılardan Yerebatan Sarnıcı. 532 yılında İmparator Justinianus’un emri üzerine inşa edilen sarnıç, o yıllarda sarayın ve halkın su ihtiyacı için kullanılırmış. Hatta İstanbul’un fethinden sonra da bir süre boyunca su kaynağı olarak kullanımı devam etmiş.
Geçmişte sarnıç üzerinde Stoa Bazilikası bulunduğu için Bazilika Sarnıcı ve suyun içinden çıkan sütunlar yüzünden Yerebatan Sarayı olarak da bilinirmiş. 140 metre uzunlukta ve 70 metre genişlikte olan Yerebatan Sarnıcı’ndaki en gizemli eser ise Medusa Başı. Sarnıcın kuzeybatısındaki konumlanan iki sütunun altında bulunan heykel, Roma Dönemi’nin en önemli eserlerinden biri ama buraya nasıl geldiği bilinmiyor.
Yapımında yaklaşık 7000 kölenin çalıştığı bilinen Yerebatan Sarnıcı 38 yılda tamamlanmış ve çalışmalar esnasında pek çok köle hayatını kaybetmiş. Bu sebeple hala sütunlarda yer alan ıslaklık “kölelerin gözyaşları” olarak geçiyor.
Sultan Ahmet Camii

İstanbul’un en meşhur camisi olan Sultan Ahmet Camii, sadece yerli turistler arasında değil yabancı turistler arasında da oldukça ünlü. Yabancı turistler camiyi Mavi Camii anlamına gelen Blue Mosque adıyla tanıyorlar. Bunun en önemli nedeni ise caminin içinin 21 bin 43 tane İznik çinisiyle döşenmesi ve masmavi bir görüntüye sahip olması.
Sultanahmet Meydanı

Sultanahmet Meydanı, İstanbul’un en çok turist çeken noktası. Adını meydanda konumlanan Sultanahmet Camii’nden alan bu meydan, Bizans İmparatorluğu döneminde Hipodrom, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise Atmeydanı olarak biliniyor.
Hem Konsantinopolis’in izini hem de Osmanlı’nın izini süreceğiniz Sultanahmet Meydanı çevresinde, İstanbul’da gezilmesi gereken yerler arasından pek çoğu yer alıyor. Sultanahmet Camii’nin yanı sıra, Ayasofya Camii, Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Alman Çeşmesi Sultanahmet Meydanı etrafında yer alan görülmesi gereken noktalardan.
Sultanahmet Meydanı’na yapacak olduğunuz ziyarette meşhur Sultanahmet Köftesi’ni yemeği unutmayın!
Minik bir not: Zamanında Sultanahmet Meydanı’nda yer alan at heykeller, 1204 yılında IV. Haçlı Seferleri sırasında Venedik’e getiriliyor ve günümüzde San Marco Bazilikası’nda sergileniyor.
Dolmabahçe Sarayı

Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşmesine ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına şahitlik eden Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Boğazı’nın en güzel noktalarından birine dönemin ünlü Ermeni mimarları Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan tarafından inşa edilme.
Osmanlı Dönemi’nde Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamid, V. Mehmet Reşad ve VI. Mehmed yani Vahdettin tarafından kullanılan Dolmabahçe Sarayı, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı Konutu olarak hizmet vermeye başlıyor.Atatürk’ün son yıllarını geçirerek hayata gözlerini yumduğu yer olan Dolmabahçe Sarayı günümüzde müze olarak hizmet veriyor ve yılın her döneminde pek çok turist ağırlıyor.
Dolmabahçe Sarayı’nda hem Osmanlı döneminden birçok mobilya ve dekoratif parça görebilir hem de Atatürk’ün hayata veda ettiği odayı inceleyebilirsiniz.
Dolmabahçe Sarayı’na yapacak olduğunuz ziyarette, sarayın hemen arkasında yer alan Milli Saraylar Resim Müzesi’ni ziyaret ederek Türkiye resim sanatına yakından göz atabilir; Resim Müzesi’nin giriş salonunda hizmet veren Şeker Ahmet Paşa Çay Salonu veya bahçede konumlanan Limonluk Cafe’de soluklanabilirsiniz.
Beylerbeyi Sarayı

Boğaz turlarında bizleri selamlayan, İstanbul Boğaz’ının en güzel yapılarından biri olan Beylerbeyi Sarayı, İstanbul’un Üsküdar semtinde bulunuyor.
Vakti zamanında Sultan Abdülaziz’in isteği ile yaptırılan Beylerbeyi Sarayı, padişahlar için denize nazır bir sayfiye yeri olmanın yanı sıra Napolyon’un eşi gibi önemli kişilerin ve yabancı devlet görevlilerinin ağırlandığı bir konukevi görevi de görüyor.
Bahçesinde set bahçeler ve Mermer Köşk (Serdab Köşk), Sarı Köşk, Has Ahır Köşkü gibi ek parçaların yer aldığı Beylerbeyi Sarayı’nda tarihi eşyalar ve göz alıcı mermer işçiliklerini inceleyebilir; dilerseniz bahçesinde kahvaltı yapabilirsiniz.
Yıldız Sarayı

İstanbul’un en güzel bahçelerinden birine ev sahipliği yapan Yıldız Sarayı, Sultan III. Selim’in annesi Mihrimah Sultan adına yaptırılmış bir tarihi yapı.
II. Abdülhamid Han tarafından 33 yıl aktif olarak kullanılan Yıldız Sarayı, gezmesi oldukça keyifli kompleks bir yapı. Yıldız Sarayı ziyaretinizde Malta Köşkü, Hünkar Dairesi, Küçük Mabeyn Köşkü, Büyük Mabeyn Köşkü gibi toplamda 9 farklı yapıyı da ziyaret edebilirsiniz.
Küçüksu Kasrı

Göksu Kasrı olarak da geçen Küçüksu Kasrı, Üsküdar sınırları içinde yer alan boğaza nazır Osmanlı saraylarından biri.
Sultan Abdülmecit tarafından Nigoğos Balyan’a yaptırılan yapı Cumhuriyet döneminde konukevi olarak kullanılıyor.
1856 yılından günümüze kadar uzanarak şu anda ziyaretçilere adeta sanat müzesinde geziyor hissi uyandıran Küçüksu Kasrı’nda, İtalyan mermerlerinden şömineler, süslü parkeler, el dokuması halılar ve birbirinden güzel tablolar görebilir; denize nazır boğaz havası alarak kahvaltı için burayı tercih edebilirsiniz.
Florya Atatürk Deniz Köşkü

1935 yılında Mimar Seyfi Arıkan tarafından Atatürk için özel olarak inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü, Atatürk’ün yazlık dinlenme yeri olarak zaman geçirdiği ve İstanbul’da en sevdiği bölgelerden birinde Florya’da yer alıyor.
Atatürk ve manevi kızı Ülkü Adatepe’nin birlikte oldukları fotoğrafların birçoğuna ev sahipliği yapan köşkte yatak odaları, kütüphane, banyo ve kabul salonu bulunuyor.
Denize kazıklar yerleştirilerek inşa edilen Florya Atatürk Deniz Köşkü, içindeki eşyaları ilk günkü gibi korumaya devam ediyor. Buraya yapacak olduğunuz ziyarette, Atatürk’ün çalışma odasını, kişisel eşyalarını, yazlık kıyafetlerini, kullanmış olduğu porselen fincanları ve çatal bıçak setlerini görebilirsiniz.
Galata Kulesi

İstiklal Caddesi’nden Tünel’e doğru yürüyüşler her zaman Beyoğlu’nun en canlı noktasına, Galata’ya çıkar.
İstanbul’un çok kültürlü yapısının izlerini bizlere sunan bölge, tam anlamıyla geçmişle günümüzü buluşturmayı başarıyor. Tarihi binalarda hizmet veren tasarım dükkanları, kafeler, restoranlar, hediyelikçiler, kilise ve sinagoglar…
Galata denildiğinde ilk akla gelen elbette Galata Kulesi. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de yer edinen, kıtalar arası ilk uçuşu gerçekleştiren Hezârfen Ahmed Çelebi’yi Galata Kulesi’nin tepesine çıktığınızda hayal edebilir; İstanbul’un ilk mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi’ni ziyaret ederek düzenlenen Sema gösterisine katılabilirsiniz.
Günümüzde kültür merkezi olarak hizmet veren İstanbul’un en eski sinogoglarından biri de Galata’da yer alıyor. Terziler Loncası tarafında kurulan Tofre Begadim Sinagogu da Galata’da görülmesi gereken noktalar arasında.
Kapalıçarşı

Kapalıçarşı veya yabancı turistlerin adlandırması ile Grand Bazaar, İstanbul’un kalbinde yer alan dünyanın en büyük çarşısı ve en eski kapalı çarşılardan biri.
Yaklaşık 4 bin dükkanın yer aldığı Kapalıçarşı, günün her saatinde İstanbul’un en renkli noktalarından olmayı sürdürüyor.
Kapalıçarşı’da mücevherattan antik eşyalara, aydınlatmadan halı ve kilimlere, kılık kıyafet alışverişinden yeme içmeye kadar aklınıza gelebilecek her türlü esnaf bulunuyor.
Çarşıda nerede ne bulabileceğinizi ise sokakların isimlerine bakarak kolaylıkla anlayabilirsiniz. İplikçiler, Kürkçüler, Takkeciler, Terzibaşı, Yorgancılar, Altuncular gibi çeşitli sokak isimlerine sahip Kapalıçarşı’da, Türk sanatının en güzel kilim ve mücevherat işlerini görebilir, seramik, deri veya bronz gibi çeşitli malzemelerden yapılmış eşyalar satın alabilirsiniz.
İstanbul Boğazı

İstanbul denilince ilk akla gelen yerlerden biri İstanbul Boğazı. İstanbul’a tüm o güzelliğini katan yer bile diyebiliriz hatta. Marmara Denizi ve Karadeniz’in birleştiği nokta olan İstanbul Boğazı’nı düz bir çizgi haline getirirsek 32 kilometre uzunluğa sahip oluyor.
Kız Kulesi

Salacak açıklarında yer alan ve Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eser olan Kız Kulesi, Üsküdar’ın bir simgesi halinde. Efsanelere konu olarak akıllara kazınmış kulenin tarihi M.Ö. 24’e kadar uzanıyor.
Salacak veya Kabataş’tan kalkan botlar ile ziyaret edebileceğiniz Kız Kulesi’nin müze bölümünde kulenin tarihi hakkında yakın bilgi sahibi olabilir, deniz manzarası eşliğinde nefis bir ziyafet çekebilirsiniz.
Kız Kulesi’nin doğum günü kutlamaları, evlilik partileri, evlilik teklifi ve diğer özel günler için tercih edildiğini de söylemeden geçmeyelim.
Rumeli Hisarı

Bebek ve Emirgan arasında, Anadolu Hisarı’nın tam karşısında konumlanan Rumeli Hisarı, 1452 tarihinde İstanbul’un fethine hazırlık olarak, Karadeniz’den gelebilecek tehlikelere karşı 4 ay gibi kısa bir sürede inşa ediliyor.
Yaklaşık 30 dönümlük bir alana yayılan Rumeli Hisarı, sahip olduğu üç seyir terası ile dünyanın en güzel manzaralarından birine ev sahipliği yaparak, yılın her döneminde pek çok turist ağırlamaya devam ediyor.
Rumeli Hisarı ziyaretinizde eşsiz bir İstanbul manzarasının yanı sıra, hisarın bahçesinde sergilenen tarihi topları görebilir, gül bahçeleri ve erguvan ağaçları arasında yürüyüş yapabilirsiniz.
Minik bir not: Rumeli Hisarı, uzaktan bakıldığında Arap harfleri ile Muhammed olarak okunabilecek şekilde inşa edilmiş.
İstanbul Sinema Müzesi

Sinema ile aranız nasıl? Türkiye’de sinema sanatının gelişimine yakından tanık olmak için ziyaret edebileceğiniz İstanbul Sinema Müzesi, Türkiye’nin en geniş kapsamlı sinema müzesi olarak İstanbul’un en eski ve en büyük sinema salonu Atlas Sineması’nın bulunduğu Atlas Pasajı’nda yer alıyor.
Yıllar içerisinde konak, at cambazhanesi, PTT Genel Müdürlüğü gibi çeşitli amaçlarla kullanılan yapı, 1992’den sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanıyor; fakat Türker İnanoğlu ve İrfan Atasoy tarafından işletilmeye devam ediyor.
Daha önceden Küçük Sahne ve Kulis Bar’ın bulunduğu yerde Şubat 2021’den beri ziyaretçi ağırlayan İstanbul Sinema Müzesi 3 kata yayılarak bünyesinde 100’den fazla parça barındırıyor.
İstanbul Sinema Müzesi hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için bu yazımıza bakabilirsiniz.
Eminönü

İstanbul atmosferini en iyi şekilde deneyimleyebileceğin yere geldi sıra. Eminönü, şehrin en meşhur semtlerinden biri. Her daim bir koşuşturmaca, her daim bir turist kalabalığı görebileceğin Eminönü, Rüstem Paşa Camii ve Süleymaniye Camisi tarafından çevreleniyor. Tarihi Yarımada sınırları içerisinde bulunan semt, İstanbul’da gezilecek yerler listemize eklediğimiz birçok yere de ev sahipliği yapıyor. Yani bu semte ister istemez yolun düşüyor.
Süleymaniye Camii

Klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden olan Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşa ettiriliyor ve Mimar Sinan’ın en başarılı eserlerinden biri olarak biliniyor.
Döneminde yalnızca dini amaçlı değil, eğitim amacıyla da kullanılan yapı medrese, kütüphane, hastane, sıbyan mektebi, hamam, hazine ve dükkanlar olmak üzere toplamda 15 bölümden oluşuyor.
Süleymaniye Camii’nin en bilindik mimari özelliği, caminin 4 minaresinin İstanbul’un fethinden sonra tahta geçen 4 padişahı temsil etmesi ve Kanuni’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun 10. padişahı olması sebebiyle minarelerde 10 şerefe bulunması.
Süleymaniye Camii ziyaretinizde Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın türbelerini ziyaret edebileceğiniz gibi, ardında yüzlerce önemli eser bırakan Mimar Sinan’ın da türbesini ziyaret edebilirsiniz.
Ortaköy Camii / Büyük Mecidiye Camii

İstanbul tanıtımlarında sıklıkla yer verilen İstanbul Boğazı manzaralı Büyük Mecidiye Camii veya daha yaygın ismi ile Ortaköy Camii, Türkiye’nin en iyi Neo-Barok camilerinden.
1853 senesinde Sultan Abdülmecid tarafından dönemin en ünlü mimarlarından Balyan ailesi üyesi Nigoğos Balyan’a yaptırılan Büyük Mecidiye Camii, eşsiz manzarası sayesinde yalnızca ibadet amaçlı camiye gelenleri değil yerli ve yabancı pek çok turisti de kendisine çekiyor.
Ortaköy’e yapacak olduğunuz ziyarette İstanbul’da mutlaka gezilecek yerler arasında yer alan Büyük Mecidiye Camii’nin beyaz kesme taştan duvarlarını ve pembe mozaikten kubbesini incelemeyi unutmayın!
Gülhane Parkı

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak kullanılan Gülhane Parkı, zamanında Topkapı Sarayı için güllerin yetiştirildiği bir bahçe.
İsmini gül bahçelerinden alan Gülhane Parkı, yalnızca bir park olmanın ötesinde, tarihi pek çok önemli olaya, kutlamalara ve bayram törenlerine tanıklık etmiş bir yer.
Bizans döneminde askeri depolar ve kışlaların bulunduğu bu alan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tanzimat Fermanı’nın okunduğu yer.
1912 senesinde saray himayesinden çıkarak halka açılan Gülhane Parkı’nda bir ağacın altında oturup soluklanabilir, Nazım Hikmet’i “Ceviz Ağacı” şiiri ile anabilirsiniz. Dileyenler parkın bahçesinde yer alan çay bahçelerinde vakit geçirebilir.
Miniatürk

Miniatürk ismi ile bilinen Minyatürk Türkiye Parkı ve Müzesi, Sütlüce’de yer alan açık hava bir maket müzesi.
60.000 metrekarelik bir alana yayılan müze, Türkiye’nin önemli tarihi ve kültürel yapılarının minyatür ölçeklerde yapıldığı maketler sunuyor ziyaretçilere.
62 parça İstanbul Eserleri, 60 parça Anadolu Eserleri ve 13 parça Osmanlı’nın Yurt Dışı Esrleri olmak üzere 100’den fazla minyatür makete yer veren Miniatürk’te, ufak bir Türkiye turu yapmak mümkün.
Satranç, labirent, go-card, tekne turu gibi çeşitli etkinlikler sunarak ziyaretçilere keyifli anlar sunan Miniatürk, özellikle çocuklu aileler için harika bir etkinlik alanı oluşturuyor.
Pierre Loti Tepesi

İstanbul’un hemen her noktası birbirinden güzel manzaralara ev sahipliği yapıyor. İstanbul’a farklı bir perspektiften bakmak isteyenler ise nefis bir Haliç manzarası için Pierre Loti Tepesi’ni tercih edebilirler.
Adını, burada zaman geçirmeyi seven Fransız yazar Julien Viaud’dan (Takma ismi ile Pierre Loti) alan Pierre Loti Tepesi, yılın her döneminde hem yerli hem de yabancı pek çok turist ağırlıyor.
Haliç manzarası eşliğinde bol köpüklü Türk kahvesi içmek isteyenler veya manzara eşliğinde kahvaltı yapmak isteyenler Pierre Loti Tepesi’ne gelebilirler.
Cibali – Fener – Balat

Cibali, Fener ve Balat, İstanbul’un en keyifli ve görülmeye değer noktalarından.
Osmanlı zamanında İstanbul’da yaşayan farklı kültürden ve dinlerden insanlara ev sahipliği yapan bu üç bölgede günümüzde de varlığını koruyan sinagoglar, kiliseler ve camiler, bizleri Osmanlı’nın multikültürel zamanlarına taşıyor.
Bölgenin tarih kokan sokaklarında dolaşarak, eski yapıları inceleyebilir ve onlarca sayıdaki kafe ve restoranları deneyebilirsiniz.
Üç bölgede gözünüzden kaçmaması gereken noktalardan bahsetmek gerekirse, Balat’ta kırmızı tuğlalar ile örülü, kale gibi yükselerek bölgeye farklı bir karakter katan Fener Rum Erkek Lisesi ile başlayabiliriz. İstanbul’un eski öğretim merkezlerinden olan bu görkemli yapı, günümüzde MEB’e bağlı olarak az sayıda Rum’a eğitim veriyor ve adeta bölgenin simgesi halinde.
Bölgede yapacak olduğunuz ziyarette 1997’den beri Kadir Has Üniversitesi olarak hizmet veren Eski Tütün Fabrikası, tiyatro oyunlarına konu olan Cibali Karakolu, adeta film setini andıran renkli evleri ile ünlü Balat’taki Merdivenli Yokuş Sokak, Yıldırım Caddesi ve Camcı Çeşmesi Sokak, Demir Kilise veya Bulgar Kilisesi olarak da bilinen Sveti Stefan Kilisesi ve Ahrida Sinagogu mutlaka görmeniz gereken noktalardan.
Maçka Demokrasi Parkı

İstanbul’un merkezinde soluklanmalık nadir noktalardan biri Maçka Demokrası Parkı. Dolmabahçe, Maçka, Nişantaşı, Harbiye arasında yer alan park, bünyesinde ıhlamur, kestane, gürgen, kavak, meşe olmak üzere pek çok ağaç ve dokuz adet yapay havuz barındırıyor.
Maçka Demokrasi Parkı’nda şehrin kalabalığından uzaklaşabilir, ağaçların altında keyifli vakit geçirebilirsiniz.
Yerli ve yabancı pek çok sanatçıyı ağırlayarak konserlerin düzenlendiği KüçükÇiftlik Park’ın da yer aldığı Maçka Demokrasi Parkı’nda çocuklar için oyun alanları, spor aletleri ve bir şeyler içebileceğiniz küçük kafeler de bulunuyor.
Not: İstanbul Teknik Üniversitesi’nin (İTÜ) Taksim ve Maçka kampüsleri arasında ulaşımı kolaylaştırmak için teleferik bulunuyor. Dilerseniz teleferiği kullanarak iki nokta arasında manzaralı bir yolculuk gerçekleştirebilirsiniz.
Polonezköy Tabiat Parkı

İstanbul’da doğa ile zaman geçirmek isteyenlerin tercih ettiği noktalardan biri olan Polonezköy Tabiat Parkı, kaplamış olduğu 3000 hektarlık alan ile İstanbul’un en büyük tabiat parklarından biri.
Beykoz ilçesinde yer alan alan, 1994 senesinden bugüne dek “tabiat parkı” olarak isimlendirilerek çok sayıda ağaca bir yuva olduğu gibi, tilki, çakal, yaban domuzu, karaca, kızı geyik, atmaca, şahin ve doğan gibi birçok yabani hayvanı da ağırlıyor.
Polonezköy Tabiat Parkı’nda 5 kilometrelik yürüyüş ve koşu parkuru, bisiklet parkuru, piknik alanları ve kamp alanları bulunuyor. Dilerseniz Polonezköy’de yer alan mekanlara kahvaltı için de gelebilirsiniz.
1830 yılında gerçekleşen Polonya Ayaklanması’ndan sonra Osmanlı’ya sığınan Polonyalılar, Sultan Abdülmecit tarafından buraya yerleştiriliyorlar ve bölge “Polonezköy” ismini alıyor.
Emirgan Korusu

Yılın her döneminde nefes kesici bir atmosfer sunan Emirgan Korusu, özellikle İstanbul Lale Festivali denince ilk akla gelen noktalardan biri.
Yeşillikler içindeki Emirgan ve İstinye semtleri arasında yer alan Emirgan Korusu’na yürüyüş için veya piknik için gelebilir, korunun içinde yer alan Sarı Köşk’te kahvaltı yapabilirsiniz.
Emirgan Korusu’nda, zamanında padişahların seyir amaçlı kullandıkları üç adet tipik Osmanlı köşkü yer alıyor: Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk. Bunlardan yalnızca Sarı Köşk kahvaltı hizmeti sunuyor.
Mihrabat Korusu

Kanlıca’da yer alan Mihrabat Korusu, Osmanlı döneminde Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılarak III. Ahmet’e armağan ediliyor.
Anadolu Yakası’nda doğayla buluşmak ve İstanbul’un eşsiz manzarasını izlemek için doğru bir nokta olan Mihrabat Korusu’nda mesire alanları, 3 kilometrelik koşu parkuru ve çocuk parkları bulunuyor.
Mihrabat Korusu’nda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Ortaköy, Rumeli Hisarı ve İstinye Koyu’nu izleyerek kahvaltı yapabilirsiniz.
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi

İstanbul’un %12’lik yeşil alanı nereden geliyor dersiniz? Cevabımız, 32 hektarlık bir alana yayılan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi.
Ataşehir’i Doğu Ataşehir bölgesinde yer alan Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, toplamda 50.000’den fazla ağaç barındırarak 2003 senesinden beri ziyaretçi ağırlıyor.
Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi, İstanbul için adeta çölde bir vaha niteliğinde, toplamda 8 adacıktan oluşuyor. Merkez Adası, Ertuğrul Adası, Mesire Adası, İstanbul Adası, Arboretum Adası, Meşe Adası, Anadolu Adası ve Trakya Adası olarak isimlendirilen bölgeleri ziyaret ederek İstanbul’da yeşil doyacağınız bir gün geçirebilirsiniz.
Prens Adaları

Prens Adaları veya bir diğer ismi ile İstanbul Adaları, İstanbul’da tatil hissi yaratan, romantik hafta sonu rotalarından.
İstanbul’da gezilecek yerler arasında yer alan Prens Adaları, toplamda beş adayı kapsıyor: Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedef Adası. Dört adada düzenli bir yaşam varken, Sedef Adası yalnızca yaz döneminde hayat buluyor ve denize girmek isteyen ziyaretçileri ağırlıyor.
İstanbul’a en yakın olan Kınalıada, nispeten diğer adalara oranla daha az ağaçlık ve yeşillik; fakat sessiz sakin zaman geçirmek, bisiklet turu yapmak isteyenlerin tercih edebilecekleri bir yer.
İstanbul’un üçüncü en büyük adası olan Burgazada’da, Bayrak Tepesi’ne çıkabilir, Kalpazankaya’da veya Madam Martha Koyu’nda denize girebilir, bisiklet turu yapabilirsiniz.
Prens Adaları arasında en uzun vakit geçireceğiniz adalar ise Heybeliada ve Büyükada. Heybeliada’da Deniz Lisesi ve önceden verem hastalarının tedavi amaçlı kullandıkları Heybeliada Sanatoryum, Ruhban Okulu ve Rum Erkek Lisesi adanın tarihi önemli mekanlarından. Heybeliada’da Hüseyin Rahmi Gürpınar ve İsmet İnönü Evi’ni görebilir, Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi’ni ziyaret edebilir veya Aya Yorgi Uçurum Manastırı’ndan manzara izleyebilirsiniz.
Adaların en büyüğü ve en kalabalığı Büyükada. Büyükada’da birbirinden güzel köşkler arasında dolaşarak onlarca fotoğraf çekebilir, pek çok tarihi noktayı ziyaret edebilirsiniz. Büyükada’da gözden kaçmaması gerekenler: Büyükada Rum Yetimhanesi, Aya Yorgi Tepesi, Anadolu Kulübü, Reşat Nuri Güntekin Evi, dizi ve filmleri ağırlamış olan Büyükada Splendid Palace Hotel ve Anastasia Meziki Köşkü.
İstanbul Oyuncak Müzesi

İstanbul’un en geniş kapsamlı oyuncak müzesi, her nesilden insanın İstanbul’da ziyaret etmesi gereken müzelerden biri.
2005 senesinde şair/yazar Sunay Akın tarafından kurulan İstanbul Oyuncak Müzesi, Göztepe semtinde tarihi bir köşkte hizmet veriyor.
Sunay Akın’ın yaklaşık yirmi yılda 40’ı aşkın ülkeden mezatlardan ve antikacılardan toplamış olduğu oyuncaklardan oluşan koleksiyon, 1700’li yılların başından günümüze kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip.
Dekor tasarımı, sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan tarafından tasarlanan müzenin bazı bölümlerinde gamification’a da yer verilmiş. Mesela sanayi devrimi, oyuncakların dilinden ziyaretçilere aktarılıyor.
Pera Müzesi

2005 senesinde Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından kurulan Pera Müzesi, İstanbul’da ziyaret edilmesi gereken özel müzelerden biri.
Tepebaşı semtinde yer alan müzede, kalıcı olarak sergilenen “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” koleksiyonlarının yanı sıra, geçici olarak sergiler de düzenleniyor.
Pera Müzesi’nde gerçekleşen sergileri takip edebileceğiniz gibi, sergilerle bağlantılı olarak hazırlanan atölye programlarına, söyleşilere ve sinema gösterimlerine de katılabilirsiniz.
Rahmi M. Koç Müzesi

1994 senesinde Rahmi Koç desteği ile Hasköy’de kurulan Rahmi M. Koç Müzesi, Türkiye’nin ulaşım, endüstri ve iletişim tarihine adanmış bir müze olarak hizmet veriyor.
Müze ziyaretinizde denizaltı, feribot, uçak, gemi, lokomotif ve tramvay gibi ulaşım araçlarını inceleyebilir; çocuklara özel düzenlenen atölye ve eğitim programlarını yakın takibe alabilirsiniz.
Açık Hava Sergileme Alanı, Tarihi Hasköy Tersanesi ve Mustafa V. Koç Binası olarak üç bölümden oluşan ve yaklaşık 27.000 metrekarelik bir alanı kapsayan müzeyi hakkı ile ziyaret etmek için en az yarım gün ayırmanız gerekiyor.
Sakıp Sabancı Müzesi

2002 senesinden bu yana Sabancı Üniversitesi bünyesinde hizmet Sakıp Sabancı Müzesi, Emirgan’da boğaza nazır konumlanan Atlı Köşk’ün içerisinde ziyaretçileri ağırlıyor.
1998 yılından bu yana Sabancı ailesinin koleksiyonunda yer alan eserleri de kapsayan zengin hat ve resim sanatı koleksiyonunun yanı sıra müzede geçici sergiler de düzenleniyor.
Sakıp Sabancı Müzesi’ne gerçekleştirecek olduğunuz ziyarette, dilerseniz müze içerisinde yer alan MSA’nın Restoranı’nda nefis bir manzaraya karşı kahvaltı yapabilir veya yemek yiyebilirsiniz.
Masumiyet Müzesi

Bir romandan yola çıkma bir müzede bulundunuz mu hiç? Nobel ödüllü Türkiyeli yazar Orhan Pamuk, “Masumiyet Müzesi” adını verdiği aşk romanının ardından Beyoğlu’nun Çukurcuma bölgesinde yer alan bir konağı müzeye çeviriyor.
1990’lı yılların başından beri müzeyi tasarlayan Orhan Pamuk, 2008 yılında yayımladığı romanının ardından 2012 senesinde Masumiyet Müzesi’ni açıyor.
2014 yılında Avrupa’da “Yılın Müzesi” ödülünü alan bu müzede, roman kahramanlarının yediği, içtiği, giydiği, gördüğü, işittiği her şey kitap kronolojisinde görmeniz mümkün.
Masumiyet Müzesi’ni ziyaret etmek için romanı okumuş olmak şart değil. Masumiyet Müzesi, 80’li yılların İstanbul’unu hissetmek isteyen herkesi ziyarete bekliyor.